YARGITAY KARARLARI (EYLÜL 2020)

Mahalli İdareler Dergisi
2020-10-02

YARGITAY KARARLARI (EYLÜL 2020)

LİMİTED ŞİRKETTE İŞVEREN VE YETKİLİLERİN SORUMLULUĞU[1]

Limited şirketin 2007/2-12-2008/1-3 arası prim borcundan dolayı dava dışı şirketin hem 20/60 hissedarı olan hem de müştereken atacağı imza ile şirketi temsile yetkili kılınan davacıyı ödeme emri tebliğ edildiği dava açıldığı anlaşılmakla; yetkili kılınmasının şirket yetkilisi sıfatından kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı hususu gözetilerek, dava konusu ödeme emrinde belirtilen dönemler itibariyle davacının şirketi temsil yetkisi olup olmadığı usulüne araştırılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmelidir. (506 s. SSK m. 80/12), (5510 s. SSGSSK m. 88), (6183 s. AAK mükerrer m. 35)

Tüzel kişi işverenlerin ortak ve yetkililerin kamu alacaklarından sorumluluğu, 6183 sayılı Kanunun 35, mükerrer 35, mülga 506 sayılı Kanunun 80. Ve bazı maddeleri dışında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinde düzenlenmiştir.

506 sayılı Kanunun 80/12. Maddesi, “Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” Hükmünü öngörmüş, 5510 sayılı Kanunun 88/20. Maddesi de azı farklar dışında anılan maddeye paralel düzenleme getirmiş olup, “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı sebep olmaksın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” hükmünü öngörmüştür.

6183 sayılı Yasa’nın 35. maddesinde ise, “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar” hükmü öngörülmüş iken, öngörülen istisnaları dışında 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe giren Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki 04.06.2008 tarih 5766 sayılı Kanunun 3. Maddesi ile, 6183 sayılı Kanunun 35. Maddesinde yer alan kısmen tahsil edilmeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan” şeklinde değiştirilmiş. Aynı maddeye,  Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahısların devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden, birinci fıkra hükmüne göre, müteselsilen sorumlu olurlar. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda, pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde gerektiği zamanlarda, pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde, bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde fıkralar eklenmiştir.

6183 sayılı Kanunun mükerrer 35. maddesinde de “ Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.      Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır. Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz. Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.” hükmü düzenlenmiştir.

Somut olayda .... Ltd. Şti’nin, 2007/2/122008/1-3 arası prim borcundan dolayı dava dışı şirketin hem 20/60 hissedarı olan hem de müştereken atacağı imza ile şirketi temsile yetkili kılınan davacıya ödeme emri tebliğ edilmiş, davacı tarafından süresinde ödeme emrinin iptaline ilişkin iş bu dava açılmıştır.

Dosya kapsamından; prim borcu olan şirkette davacı, 18.11.2003 tarihinde başlayan ve 04.01.2011 tarihli şirket ortaklık kararı ile bu tarih itibariyle de halen davam ettiği belirtildiği üzere şirket müşterek imzayla temsil ve ilzama yetkili kılınmış, Mahkemece ise davacının şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olamadığı, müştereken atacağı imza ile temsil ve ilzama yetkili kılındığından bahisle, müştereken de olsa temsil ve ilzam yetkisi olduğu gözetilmeden aynı zamanda şirket hissedarı olması nedeniyle şirket ortaklığından dolayı sorumluluğu irdelenerek yapılan değerlendirme sonucunda ortaklığının son erdiği tarih olan 18.06.2007 tarihi esas alınmak suretiyle bu tarihe kadar tahakkuk eden borçtan ortaklık hisse payı oranından sorumlu olacağı, bu tarihten sonraki borçtan ise sorumlu olmayacağı yönünde karar verildiği anlaşılmakta olup yapılan değerlendirme ve sonucunda kurulan hüküm isabetsizdir.

Mahkemece yapılması gereken iş, davacının müştereken şirketi temsil ve ilzama yetkili kılınmasının şirket yetkilisi sıfatından kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı hususu gözetilerek dava konusu ödeme emrinde belirtilen dönemler itibariyle davacının şirketi temsil yetkisi olup olmadığı usulünce araştırılarak buna göre yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde  hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.




KÖY MUHTARININ GÖREVİNDEN DOLAYI YARGILANMASI[2]

Köy muhtarı olan sanıkların suç tarihinde yürürlükte bulunan Türk Medeni Kanunu’nun 134/2 ve 1587 sayılı Nüfus Kanunu’nun 15/2.maddeleri uyarınca köy muhtarlarına verilen evlendirme görev ve yetkilerini ifa ederlerken yabancı uyruklu inceleme dışı sanıklar ile müştekilerin evlendirme işlemlerini birçok müştekinin bilgisi olmaksızın ve/veya hukuki şartlara riayet etmeksizin sahte olarak gerçekleştirdikleri,

Köy Kanunu’nda köy muhtarlarının görevlerini ifa ederlerken gerçekleştirdikleri işlemler sırasında suç işlemleri halinde Devlet memuru gibi soruşturulacağının hüküm altına alındığı, Anayasa’nın 129. Maddesinin son fıkrasının; “Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır.” şeklinde, 4483 sayılı Memullar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un “Kapsam” başlıklı 2. maddesinin 1 ve 2. Fıkraları da anılan Anayasa hükmü ile aynı doğrultuda düzenlendiği, 4480 sayılı Memurlar ve kamu Görevlilerinin yargılanması Hakkında Kanun kapsamında bulunan Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden  memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında, görevleri sebebiyle işledikleri suçlar yönünden özel soruşturma yöntemlerine ilişkin  usullerin uygulanabilmesi veya mercisinden izin alınmasına gerek olmaksızın doğrudan soruşturma yapılabilmesinin kanunlarla getirilecek istisnai hükümlerle mümkün olabileceğinin açıkça belirtilmiş  olması karşısında; köy muhtarı olan sanıkların, Kanun’dan kaynaklanan evlendirme memurluğu görevlerini ifade ettikleri sırada işledikleri iddia edilen suçlar yönünden Köy Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre Devlet Memuru gibi soruşturulmaları gerektiği gözetilmelidir.  (2709 s. Anayasa m. 129), (5237 s. TCK m. 204/2), (442 s. Köy K. m. 36), (4483 s. MDKGYK m. 2/1-2), (1587 s. Nüfus K. m. 15/2), (4721. S. TMK m. 134/2)




İDARİ PARA CEZALARI[3]

Davacının yasa gereği kestiği idari para cezasının zamanında ödenmemesinden kaynaklanan davada; davalı tarafından idari para cezasının yasal olmadığına ve tebliğinin usulsüz bulunduğuna ilişkin Sulh Ceza Hakimliğine itiraz edilmediğinden idari para cezasının kesinleştiği, kesinleşen idari para cezasının artık yasal olup olmadığı tebliğinin usulüne uygun olup olmadığı konusunda yargılama yapılamayacağı, idari para cezasının muhatabına usulüne uygun tebliğe edilip edilmediği hususunun itiraz merci olan Sulh Ceza Hakimliğinde çözüme kavuşturulması gerektiği gözetilmelidir. (4857 s. İş K. m. 92), (7201 s. Tebligat K. m. 12,13)



[1] T.C. Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi E:2016/16980, K:2019/2816, T:27.03.2019

[2] T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu E:2015/11-585, K:2019/720, T:24.12.2019

[3] T.C. Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi E:2017/1763, K:2020/546, T:13.02.2020

 

Sayfamızı Paylaşın